BULAM TARİHİ
Osmanlı’dan Günümüze Bulam
Faruk
SÖYLEMEZ*
Öz
Bu çalışmada başta tahrir
defterleri olmak üzere diğer arşiv belgeleri
temelinde
Bulam‟ın XVI. yüzyılın başlarından itibaren
idari, iktisadi ve sosyal yapısı ele alınmıştır. Buna göre, tarihi eski çağlara
dayanan Bulam, Yavuz Sultan Selim tarafından
1516‟da Osmanlı topraklarına
dâhil edilmiştir. Osmanlı idari yapısı
içerisinde
XVI. yüzyılın başlarından XIX. yüzyılın başlarına kadar
Malatya sancağının Kâhta kazasının Pağnik nahiyesine bağlı bir köy statüsüne
sahip olan Bulam, daha sonra Malatya sancağının merkez kazasına tabi olarak
nahiye statüsü kazanmıştır. 1954‟te Çelikhan ilçesine bağlanan Bulam, 1967‟de Pınarbaşı kasabası adıyla
belde haline getirilmiştir. Buğday, mısır, nohut ve arpa
ziraatının yapılmasının yanı sıra otu ve suyu ile konargöçer aşiretlerin yaylak olarak yaz aylarında hayatlarını sürdürdükleri
elverişli yaylalara
sahip olmasıyla Bulam‟ın önemli bir yerleşim
yeri olduğu tespit
edilmiştir. Bununla birlikte, Bulam‟da boyahane ve değirmen
gibi küçük işletmeler
de bulunmaktaydı.
Bu bağlamda Bulam‟da Osmanlı Devleti‟nin belli başlı yerlerde uyguladığı malikâne-divani
sistemi
uygulanmıştır. Çalışmada elde
edilen
tüm bu bulguların
Bulam‟ın XVI. yüzyılın başlarından itibaren idari, iktisadi ve sosyal
yapısının temel dinamiklerinin ortaya konulmasına katkı sağlayacağı
düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Osmanlı,
Bulam, idari, iktisadi, sosyal.
Günümüzde Adıyaman‟ın Çelikhan ilçesine bağlı
bir belde statüsünde yer alan Bulam ve
çevresi tarihinin çok eski çağlara dayandığı anlaşılmaktadır. Milâttan yaklaşık
200 yıl sonra Bulam Çayı üzerinde yaptırılan Cendere Köprüsü ve bölgedeki
Roma-Bizans kalıntıları, buraların önemli bir sınır beldesi olduğunu
göstermektedir (Mordtmann ve Darkot, 1993, s. 89). Bulam ve çevresinde kayadan
oyma barınakların ve yöre halkı tarafından “zîr-i zemîn (yer altı mağarası)”
olarak adlandırılan, kayadan oyulmuş mağaraların varlığı da, Bulam ve
çevresinde eski çağlardan beri yerleşimin olduğunu göstermektedir.
M.Ö. 69
yılında Samsat merkez olmak üzere kurulan Kommagene Krallığı‟nın bölgedeki hâkimiyeti M.S. 72 yılına kadar sürdü. Bu
tarihten M.S. 395 yılına kadar bölgeyi ele geçiren Roma İmparatorluğu‟nun
hâkimiyetinde kaldı. Roma İmparatorluğu‟nun ikiye
bölünmesiyle birlikte Bulam‟ın da dâhil olduğu Kâhta ve çevresine Doğu
Roma (Bizans) hâkim oldu.
Söz konusu bölge,
Hz. Ömer‟in halifeliği döneminde (634-644) Müslüman Arapların eline geçti. Bizans sınırında (suğur) olması hasebiyle
Emevîler ve Abbasîler devrinde birçok kez el değiştirdi (Mordtmann ve Darkot,
1993, s. 89). Bölgedeki Türk hâkimiyeti, Selçuklu Sultanı Alparslan‟ın
komutanlarından Gümüştekin‟in bugünkü Adıyaman ve çevresini 1066 yılında fethiyle
başlamaktadır. Gümüştekin, beraberindeki Türk beyleri ile Murad ve Dicle
*
Prof. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih
Bölümü, fsoylemez@ksu.edu.tr

Söylemez, F. (2019). Osmanlı‟dan Günümüze Bulam, Gaziantep University Journal of Social
Sciences, 18(4), 1537-1555, Submission Date: 17-01-2019, Acceptance Date:
18-10-2019.
Araştırma Makalesi.
havzalarında birçok şehri aldıktan
sonra Fırat‟ı geçerek Hısn-ı Mansur (Adıyaman)
havalisini ele geçirdi
(Yinanç, 1944, s. 60). Ancak Gümüştekin‟in geri çekilmesi ile bölge tekrar Bizans‟ın
eline geçti.
Kutalmışoğlu
Süleyman Şah‟ın komutanlarından Buldacı 1085 yılı başlarında Elbistan,
Göksun, Maraş, Behisni, Kâhta ve Hısn-ı Mansur bölgesini Bizanslılardan tekrar
aldı (Sevim, 1988, s. 89; Sucu, 1985, ss. 10-14). Söz konusu bölge bu defa da
bir tarafta Anadolu Selçukluları, Malatya‟daki Danişmendliler ve Harput‟taki Artukoğulları diğer tarafta
Urfa ve Maraş‟a sahip olan Haçlılar arasında çekişme konusu oldu. XI.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren
bölge bir süre Ermenilerin eline geçti. Ancak 1150‟de Kâhta ve civarı Harput Emiri Kara Aslan tarafından
ele geçirilince bölgedeki Hıristiyan hâkimiyeti sona erdi (Mordtmann ve Darkot,
1993, s. 89). Bu tarihten Anadolu‟daki Moğol istilâsına kadar, Zengiler, Artuklular, Eyyübiler ve Selçuklular arasında
sürekli el değiştirdi. Anadolu Selçuklu Sultanı
Alâeddin Keykubat,
komutanlarından
Emir
Çavlı‟yı Kâhta
ve Hısn-ı
Mansur‟un
fethine memur etti. Emir Çavlı 1226 yılında Eyyûbi ve Artuklu ordusunu mağlup
ederek buraları Selçuklu topraklarına kattı (Turan, 1996, s. 348; Merçil, 1993,
ss. 142-143; Yücel, 1989, ss. 157-158). Moğol (İlhanlı) hükümdarı Hülagu, 1258
yılında Bağdat Seferi‟ne giderken
komutanlarından Baycu Noyan‟a bu bölgeyi istilâ ettirdi. Bu istila ve yağmalama burada yaşayan halkın büyük
sıkıntılara düşmesine sebebiyet verdi (Turan, 1996, ss. 487- 488).
Memlûk Sultanı
Baybars‟ın 1277 yılında Moğolları Elbistan‟da yenmesi ile birlikte (Kerîmüddin
Mahmud-i Aksarayî, 2000, ss. 87-88) Kâhta ve çevresi Memlûklerin eline geçti.
Elbistan-Maraş yöresinde 1337 yılında Dulkadirli Beyliği‟nin kurulması ile
birlikte Malatya‟ya kadar olan bölge
Dulkadirlilerin egemenliğine girdi. Malatya ve çevresi Yıldırım Bayezid
devrinde Osmanlı hâkimiyetine geçtiyse de bir müddet sonra (1400 yılında) Timur
tarafından istilâ edildi. Timur‟un bölgeden çekilmesi ile birlikte Adıyaman ve
çevresi tekrar Dulkadirli Beyliği‟nin eline geçti (Yinanç, 1989, ss. 8-35;
Yinanç, 1993, ss. 654-662; Uzunçarşılı, 1998, ss. 169-170). Bu durum Yavuz
Sultan Selim‟in 13 Haziran 1515‟te Dulkadirli Beyliği‟ni Osmanlı hâkimiyetine
almasına kadar devam etti (Yinanç, 1989, s. 98; Hoca Sadeddin, 1992, ss.
236-243; Söylemez, 2002, ss. 190-192). Dulkadirli Beyliği, Osmanlı hâkimiyetine
geçtikten sonra Yavuz Sultan Selim Memlûkler üzerine sefere çıktı. Yavuz Sultan
Selim Memluk Seferi esnasında Antep'te konakladığı sırada Malatya, Divriği
Darende, Gerger, Behisni, Kâhta, Rumkale ve birçok kasaba ve beldeyi Osmanlı
topraklarına kattı (Matrakçı Nasuh, Add., No. 23586, v. 146a; Hoca
Sadeddin, 1992, s. 292; İdrîs-i Bitlisi, 2016,
s. 375). Bu cümleden olarak, bu
çalışmada başta tahrir defterleri olmak üzere diğer arşiv belgeleri temelinde
Bulam‟ın Osmanlı idaresine girdiği dönemi ifade eden XVI. yüzyılın başlarından
itibaren idari, iktisadi ve sosyal yapısı ele alınacaktır.
Bulam Adı
Türkçe‟de
“abla, hizmetçiye göre evin hanımı” anlamına gelen “bula” (Tarama Sözlüğü, 1995, ss. 686-687)
sözcüğünün sonuna iyelik eki olan “m” harfinin eklenmesiyle “ablam” manasına
gelen Bulam adı meydana gelmiştir. Bu iddiayı destekleyen bir bilgiye de
kaynaklarda rastlanmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman‟ın oğlu Şehzade Bayezid‟in 1560 yılında İran‟a iltica etmek
üzere Amasya‟dan hareket
ettikten sonra ablası
Mihrimah Sultan‟a mektuplar gönderdiği
bilinmektedir. Şehzade Bayezid yazdığı mektupta ablası Mihrimah Sultan‟a
“Bulam” diye hitap etmiştir (Uzunçarşılı, 1988, s. 407). Söz konusu dönemde Türkçe‟de “abla” yerine “bula”
sözcüğünün kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bulam‟ın da dâhil olduğu Kâhta ve çevresinin Türkler tarafından fethi ve
iskânıyla birlikte, bu köye yukarıda Türkçe olduğu belirtilen Bulam adının
Türkler tarafından verildiği anlaşılmaktadır.
Bulam’ın Coğrafi Özellikleri
Doğusu Ak Dağ
(BOA, Cevdet Darphane ve Meskûkât, No. 2223), güneyi Ulu Baba (dağı), kuzeyi
Malatya‟nın
Beydağlarına dayanan
Bulam‟ın
Güney
ve
Güneydoğusundaki verimli arazi ile birlikte sahip olduğu
Zerban ve Avşari suyu ile XVI. yüzyılın başlarından itibaren çevresindeki
mezralarda sulu tarımın yapıldığı önemli bir yerleşim birimi olduğu
görülmektedir.
Şehir
merkezinin dışında, köyler birer iskân sahasıdır. Mezralar bir hane ile de
olsa, iskân edildiği zaman “mezra” olmaktan çıkmakta, tahrirlerde “karye”
olarak kaydedilmektedir (Ünal, 1989, s. 65). Hemen hemen bütün faaliyetleri
ziraat ve hayvancılık olan köylerin kendilerini çevreleyen ziraat sahasıyla
birlikte dikkate alınmaları gerekmektedir. Bu açıdan köylüler arasında herhangi
bir tartışmaya meydan vermemek için köylerin sınırları özenle tespit
edilmiştir. Ekinlik anlamına gelen mezra ise, genellikle halkı dağılmış yani
nüfusun barınmadığı arazilere denilmektedir (İnalcık, 1987, s. XXVIII).
Bulam
çevresindeki mezraların bir kısmında eski mezarlıklar ve önemli kaynak suları
bulunmaktadır. Meselâ, Kend-i Harab mezrasında, suları ve mezarlığının yanı
sıra harabesinin de bulunduğu; topraklarını ziraata açmak amacıyla yapılan kazı
ve tesviye çalışmaları sırasında, birtakım çanak çömlek ve ocak küllerine
rastlanmıştır. Bir diğer husus da, Kend-i Harab ve Avşarî mezralarında olduğu
gibi, Zerban Suyu‟nun kaynağı üzerinde taşlarla örülmüş, dikdörtgen şeklinde,
dört duvardan oluşan, üstü açık oda şeklindeki yapıların varlığıdır. Bulam
halkı bu yapıların içerisinde, düşmana karşı savaşmış ve şehit olmuş bir
alperenin medfun olduğuna inanır. Bu yiğit kişiye ve medfun bulunduğu bu
ziyaretgâha halk arasında “Er” denilmektedir. Yöre halkı, er (yiğit) olarak
adlandırdıkları bu zatların medfun bulundukları yerde şehit olduklarına
inanmakta ve bunlarla ilgili birtakım efsaneler anlatmaktadır. Efsaneler bir
tarafa bırakılacak olursa, bu yapıların bulundukları mahallerin eski devirlerde
birer yerleşim birimi olduğu ve ziyaret olarak adlandırılan bu üstü açık
yapıların eski yerleşim yerlerinden kalan bakiyeler olduğu söylenebilir. Bir
zamanlar köy olan Kend-i Harab ve Avşari gibi yerleşim yerlerinin bu şekilde
mezralara dönüştükleri anlaşılmaktadır (Söylemez, 2007, s. 206).
Mezralar daha
önceleri köy iken, çeşitli sebeplerle ahalisi dağılmış ve bu nedenle kendisine
yakın köylerin halkının ziraat alanları haline gelmişlerdir (İnalcık, 1987, s.
XXVIII). Bulam ve mezralarında bu husus açık bir şekilde görülmektedir. Meselâ,
yukarıda da ifade edildiği gibi, Avşari ve Kend-i Harab mezralarının civarında
bulunan mezarlıklar ve bu mezralarda tarla açmak amacıyla yapılan kazılarda
bulunan eşyalar ve ocak külleri, buraların bir zamanlar meskûn olduklarını,
ancak çeşitli sebeplerle halkı dağılarak mezralara dönüştüklerini
göstermektedir (Söylemez, 2007, s. 206).
Bulam’ın Osmanlı İdari Yapısı
İçerisindeki Yeri
Bulam‟ın
Osmanlı Devleti‟nin idarî taksimatında XVI. yüzyılın başlarından itibaren Kâhta kazasının Pağnik nahiyesine
tabi bir köy olduğu görülmektedir. Bulam, Yavuz Sultan Selim devrinde
yaptırılan 1519 yılındaki tahrir ile Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılan
1524, 1530, 1547 ve 1560 tahrirlerinin tamamında yer almıştır. Kâhta ve çevresi,
Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına dâhil edildiği 1516 yılına
kadar Memlûk Devleti‟nin Halep vilâyetine bağlı olarak kalmıştır. Osmanlı
hâkimiyetine geçtikten sonra Yavuz Sultan
Selim tarafından 1519 yılında yaptırılan tahrirde (BOA, TD, No. 71, ss. 152-
155) Behisni vilâyetine
bağlanmıştır (Taştemir, 1999, s. 14). 1524‟te Gerger livası ile birlikte
kaydedilen Kâhta kazasına tabi olan Pağnik nahiyesi (BOA, TD, No. 123,
ss. 37-41), 1530 tahririnde Kâhta kazasının bir nahiyesi olarak Malatya
sancağına bağlanmıştır (BOA, TD, No. 408, ss. 481-485). 1547 (BOA, TD, No. 997,
ss. 340-347) ve 1560‟ta (BOA, TD, No. 1137, ss. 247-251)
yine Malatya sancağına
tabi Kâhta kazasının
bir nahiyesi olarak idarî yapıda yer
almıştır. Bulam, XIX. yüzyılın
başlarına kadar bu şekilde Pağnik nahiyesine bağlı olarak bu statüsünün devam
ettirmiştir.
XIX. yüzyılın
ilk yarısında Hısn-ı Mansur kazasına bağlanan Bulam karyesi bu durumunu XIX.
yüzyılın ikinci yarısına kadar sürdürmüştür. Bu cümleden olarak 1836 tarihli
nüfus sayımında Hısn-ı Mansur kazasının bir köyü olarak kaydedilmiştir (BOA,
NFS.d., No. 2699, ss. 95-96). 28 Haziran 1864 tarihli bir belgeden Bulam‟ın
Diyarbekir vilayetinin Malatya sancağına tabi bir kaza olduğu anlaşılmaktadır
(BOA, HR. SYS, No. 82/40).
XIX. yüzyılın
son çeyreğinde Mamuratülaziz (Elazığ) vilayetinin Malatya sancağına tabi Hısn-ı
Mansur (Adıyaman) kazasına bağlı olan Bulam; Kurucaova, Kurudere, Hacıyan,
Abdulharab, Çalikan (nam-ı diger Kömürsüd) ve Aligür Uşağı köyleri ile birlikte
Hısn-ı Mansur kazasından alınarak Behisni kazasına bağlandıkları 5 Ocak 1888
tarihli bir belgeden anlaşılmaktadır (BOA, DH. MKT., No. 1474/107). Bulam ve
adı zikredilen diğer köylerin Mamüratülaziz vilayetinin Malatya sancağına tabi
Behisni kazasına bağlanmalarının uygun olmadığı ve bunun bir takım sakıncalar
doğurduğu konusunda sadaret makamına itirazda bulunulmuştur. Söz konusu itirazda, mezkûr köylerin Behisni‟ye yirmi dört saat
mesafede bulundukları ve Behisni ile herhangi
bir alakalarının bulunmadığı, ayrıca bu köyler uzak olduğundan birtakım
vergilerinin düzenli olarak tahsil edilemediğini ve mezkûr köylerden askerlik
hizmetinde bulunacak gençlerin bu hizmetten geri kalmalarına sebebiyet verdiği
belirtilmiştir. Bu nedenlerden dolayı mezkûr köylerin tekrar Hısn-ı Mansur
kazasına bağlanması için sadaret makamının Mamüratülaziz Valiliği‟ne bu konuda
talimat vermesi istenmiştir. Aslında
Behisni kazasının sınırlarının genişletilmesi Behisni ağalarının başvurusu
üzerine söz konusu köylerin bulundukları mevkie ve doğuracak mahzurlu sonuçlara
bakılmaksızın Behisni kazasına bağlanmışlardır. Bu işlemin sadaret makamından
izin alınmadan yapıldığı anlaşılmıştır. Aslında bu işlem Bab-ı Ali‟den izin alınmadan yapılmamalıdır. Mezkûr köylerin
hem mülki hem de askeri yönden Hısn-ı Mansur kazasına tekrar bağlanmalarının
birçok yarar sağlayacağı, bu nedenle bu köylerin eskiden olduğu gibi Hısn-ı
Mansur kazasına bağlanmaları için Mamuratülaziz vilayetine tebliğ, Maliye ve
Defter-i Hakani vezaretleri ile Sicil-i Nüfus İdare-i Umumiye‟ye bilgi verilmesi talep edilmiştir (BOA, DH. MKT., No. 1474/107).
Bulam ile
birlikte, Kurucaova, Kurudere, Hacıyan (Hacıköy), Abdulharab, Çalikan ve Aligür
Uşağı köylerinin Behisni kazasından alınarak tekrar Hısn-ı Mansur kazasına
bağlanmaları konusunda sadaret makamına arzuhal gönderilmiştir. 12 Şubat 1888
tarihinde verilen cevapta, söz konusu köylerin Behisni‟ye yirmi dört saat mesafede bulundukları ve bu mesafenin çok uzak
olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu köylerin Behisni ile herhangi bir alakalarının
bulunmaması ve Behisni merkezine uzak olmalarından dolayı birtakım vergileri
düzenli olarak tahsil edilememesine ve askerlik hizmetinden geri kalınmasına
sebebiyet vermektedir. Bu nedenle bu köylerin Hısn-ı Mansur‟a tabi
kılınmalarına karar verildiği ifade edilerek Behisni kazasına bağlanmalarının
saltanat makamınca verilen resmi bir izne dayanmadığı, bunun Diyarbekir
vilayetince izinsiz olarak gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Böyle bir
uygulamanın ise Osmanlı idare sisteminde bulunmadığı vurgulanmıştır.
Sonuç olarak
adı geçen köylerin Hısn-ı Mansur‟a bağlanmalarının idari ve askeri yönden birçok kolaylıklar ve
faydalar sağlayacağı anlaşıldığından eskiden olduğu gibi Hısn-ı Mansur kazasına
bağlanmaları konusunda Şura-yı Devlet (Danıştay) tarafından verilen karar
Sadaret makamı tarafından uygun görülmüş ve bu karar gerekli yerlere
bildirilmiştir. Bu konuda gerekli işlemlerin yapılması için Dâhiliye Nezaret-i
tarafından Sicil-i Nüfus İdare-i Umumiyesi‟ne
ve Beylikçi-i Divan-ı
Hümayun‟a gerekli talimatlar verilmiş, ayrıca Maliye
ve Defter-i Hakan-i
Nezaret-i Celilelerine Sadaret makamının iradeleri doğrultusunda işlemlerin
yapılması konusunda yazılar gönderilmiştir (BOA, DH. MKT., No. 1484/99).
Böylece Bulam ile birlikte adı geçen köyler de 1888 yılında tekrar Hısn-ı
Mansur kazasına bağlanmışlardır.
Bulam 1894‟te
Mamuratülaziz vilayetinin Malatya Sancağı‟na tabi Behisni kazasına bağlı bir nahiye haline
getirilmiştir. Behisni kazasının Subadra (Doğanşehir) nahiyesine tabi olan
Sürgü köyü de buradan alınarak Bulam nahiyesine bağlanmıştır (1312 Tarihli
Mamüratülaziz Vilayeti Salnamesi, s. 240).
Bulam, XX.
yüzyılın başlarından itibaren Malatya merkez kazasına bağlı bir nahiye statüsü
kazanmıştır. Uzun süre Malatya‟ya tabi
bir nahiye olarak idari yapısını devam ettiren Bulam Cumhuriyet döneminde köy
haline getirilmiştir. Bulam 1935 (1935 Genel Nüfus Sayımı, 1937, ss. 9-10),
1940 (1940 Genel Nüfus Sayımı, s. 447), 1945
(1945 Genel Nüfus Sayımı, s. 417) ve 1950 (1950 Umumi Nüfus Sayımı, s. 273)
genel nüfus sayımlarındaki kayıtlardan anlaşıldığına göre Malatya merkez
kazasının Ortaköy nahiyesine bağlı bir köy idi. Adıyaman‟ın 1954 yılında il
olmasıyla birlikte Çelikhan ilçe yapılarak Adıyaman‟a bağlanmış, Bulam da
Çelikhan ilçesine bağlanmıştır. 1955 yılında yapılan genel nüfus sayımında
Bulam Adıyaman iline bağlı Çelikhan ilçesinin bir köyü olarak yer almıştır
(1955 Genel Nüfus Sayımı, 1961, s. 6). Bulam adı 1960 yılında “Kevenli” olarak
değiştirilmiştir (1960 Genel Nüfus Sayımı, 1963, s. 17). Nihayet İçişleri
Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü‟nün İller İdaresi Genel Müdürlüğü‟ne
gönderdiği yazıda Adıyaman ilinin Çelikhan ilçesine bağlı Kevenli köyünde
“Pınarbaşı” adı ile belediye kurulmasının 28.02.1967 tarih ve 5069 sayılı
kararla uygun görüldüğüý ifade edilmiştir. Bulam, 1967 yılından bu
yana “Pınarbaşı Kasabası” adıyla Adıyaman ilinin Çelikhan ilçesine bağlı bir
belde olarak idari konumunu sürdürmektedir.
Yerleşme
ve Nüfus
Bulam’ın XVI. Yüzyılda Nüfusu
Osmanlı
Devleti‟nde, XVI. yüzyılda bugünkü anlamda bir nüfus sayımının yapılmadığı
bilinmektedir. Ancak, genellikle padişah değişikliklerinde veya aynı padişah
döneminde belirli aralıklarla vergi toplamaya yönelik olarak yapılan
tahrirlerde vergiye konu olan yetişkin erkek nüfus hane olarak kaydedilmiştir.
Bu hanelerden hareketle bir nüfus tespiti yapmak mümkün olmaktadır.
Bulam‟ın tabi
olduğu Kâhta kazası ve çevresinin Yavuz Sultan Selim tarafından 1516 yılında fethedilerek Osmanlı
topraklarına dâhil edildiği yukarıda ifade edilmişti. Osmanlı Devleti‟nde her fetihten sonra yapıldığı gibi bu bölgenin
de 1519 yılında
ilk tahriri yapılmıştır
(BOA, TD, No. 71, s. 152). Bulam‟ın XVI. yüzyıldaki tahmini nüfusunu Tahrir Defterleri‟ndeki kayıtlara dayanarak ortaya koymak
mümkündür. Tahrir Defterleri‟ndeki hane sayıları,
genellikle kabul gören “5” rakamı‡ ile çarpılarak, çıkan sonuca
mücerredler eklenmek suretiyle Bulam‟ın tahminî nüfusu tespit edilmiştir.
Tablo 1: Bulam‟ın XVI. yüzyıldaki nüfusu
Bulam
|
1519
|
1524
|
1530
|
1547
|
1560
|
Hane
|
12
|
27
|
16
|
35
|
40
|
Çift
|
-
|
17
|
9
|
15
|
13
|
Nim Çift
|
6
|
-
|
3
|
2
|
4
|
Bennak
|
6
|
10
|
4
|
18
|
22
|
Mücerred
|
3
|
2
|
1
|
6
|
31
|
Sipahizade
|
-
|
-
|
-
|
-
|
1
|
Tahmini Nüfus
|
63
|
137
|
81
|
181
|
231
|
ý İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü‟nün İller İdaresi
Genel Müdürlüğü‟ne gönderdiği 14.03.1967 tarih ve 5748 sayılı yazsı.
‡ Bu konuda bk. Barkan, 1953, s. 11-12; Göyünç, 1979,
ss. 331-348 ve 1991, s. 86; Sümer, 1949, s. 39;
Yediyıldız, 1985, s. 103.
Yukarıdaki
tablo incelendiğinde, Bulam nüfusunda 1524 yılındaki nüfusa oranla 1530‟da
büyük bir azalma olduğu müşahede edilmektedir. 1524‟te 27 olan hane sayısı 1530 yılında 16‟ya düşmüş, buna mukabil
1547 ve 1560 yıllarında yapılan tahrirlerde düzenli bir artış gözlenmiştir. 1530 yılındaki düşüşün bir salgın
hastalık sonucu meydana gelen ölümlerden kaynaklanmış olması muhtemeldir.
1836 Sayımına Göre Nüfusu
Bulam‟da 1836
yılında yapılan nüfus sayımına göre toplam 13 hane bulunmaktadır (BOA,
NFS.d., No. 2699, ss. 95-96). Bulam‟ın 1836 yılındaki toplam tahmini nüfusunu önceki tahrirlerde olduğu gibi
hane sayısını 5 rakamıyla çarpmak suretiyle elde etmek mümkündür. Hane
sayısı:13X5=65 tahmini nüfus etmektedir. XVI. yüzyıldaki nüfusa oranlı büyük
bir düşüş yaşanmıştır. Mesela 1560 yılında toplam 231 olan Bulam‟ın tahmini nüfusu aradan üç asra yakın bir süre
geçmesine rağmen nüfusun 65 kişiye gerilemesi düşündürücüdür. Burada salgın
hastalıklar ve göçler sebebiyle bu düşüşün yaşandığı ancak epeyce bir nüfusun
da kayıtlara geçirilmediği söylenebilir. Zira askerlik görevinden kaçma ve
vergi ödememe gibi nedenlerle birçok bölgede olduğu gibi Bulam‟da önemli oranda
nüfusun sayım memurlarından
gizlendiği düşünülebilir.
Cumhuriyet Döneminde Bulam’ın Nüfusu
Cumhuriyet Döneminde
ilk nüfus sayımının 1927 yılında yapıldığı bilinmektedir. İkinci sayım 1935
yılında yapılmış ve 2000 yılına kadar her beş yılda bir sayım tekrarlanmıştır. 2000 yılından 2007 yılına kadar sayım yapılmamış, 2007‟den başlamak üzere her
yıl adrese dayalı nüfus tespiti yapılmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu
verilerine göre Bulam‟ın 1935 yılından 2017 yılına kadarki nüfusunu erkek,
kadın ve toplam ortaya koymak mümkündür. 1927 yılı Genel Nüfus Sayımı‟nda sadece il ve ilçe bazında§ sayım
yapıldığı için Bulam‟ın 1927 sayımına göre nüfusunu
tespit etmek mümkün olamamıştır.
Tablo 2: Cumhuriyet döneminde Bulam‟ın nüfusu**-ýý
Yıllar
|
Erkek
|
Kadın
|
Toplam
|
1935
|
404
|
543
|
947
|
1940
|
549
|
671
|
1220
|
1945
|
624
|
550
|
1174
|
1950
|
-
|
-
|
1618
|
1955
|
965
|
870
|
1835
|
1960
|
1054
|
896
|
1950
|
1965
|
1149
|
1084
|
2233
|
1970
|
1581
|
1643
|
3224
|
1975
|
1611
|
1532
|
3143
|
1980
|
1878
|
1737
|
3615
|
1985
|
2010
|
1984
|
3994
|
1990
|
1748
|
1763
|
3511
|
2000
|
2245
|
2081
|
4326
|
2007
|
1687
|
1688
|
3375
|
2008
|
1307
|
1290
|
2597
|
2009
|
1320
|
1287
|
2607
|
2010
|
1735
|
1710
|
3445
|
2011
|
1709
|
1678
|
3387
|
2012
|
1736
|
1677
|
3413
|
2013
|
1764
|
1693
|
3457
|
2014
|
1755
|
1679
|
3434
|
2015
|
1710
|
1638
|
3348
|
§ Bk. Umumi Nüfus Tahriri, 1927.
** TUİK (DİE), 1935-2000 yılları arasındaki Genel
Nüfus Sayımı sonuçlarından alınmıştır.
ýý 2007-2018 yıllarına ait nüfus için bk.
https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?kn=95&locale=tr-10.04.2019.
2016
|
1678
|
1586
|
3264
|
2017
|
1703
|
1602
|
3305
|
2018
|
1732
|
1617
|
3349
|
1950 nüfus
sayımında ise diğer nüfus sayımlarında olduğunun aksine erkek ve kadın nüfusu
ayrı ayrı verilmemiş sadece toplam nüfus verilmiştir (1950 Umumi Nüfus Sayımı).
Bu nedenle yukarıdaki tabloda Bulam‟ın 1950‟deki toplam nüfusu belirtilmiştir.
Bulam’ın Sosyal Yapısı
XVI. yüzyılın
başlarından itibaren halkın yerleşik hayata geçtiği ve ziraatla uğraştığı
tahrir defterlerindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Yine aynı kayıtlar Bulam ve
çevresinde koyunculuğun da yapıldığını göstermektedir (BOA, TD, No. 123, ss. 38-39).
Bulam‟da
ziraata elverişli sulu tarımın yapıldığı arazilerin yanı sıra konargöçer aşiretlerin sürülerini yaydığı
koyunculuğa uygun yaylalar da bulunmaktadır. Bu yaylalar genellikle konargöçer Rişvan Aşireti‟nin‡‡ ilkbahardan güz mevsimine kadar koyun sürülerini
yaydıkları mekânlardı. XVI. yüzyılın başlarından itibaren Malatya
sancağının Kâhta kazasında kışlayan Rişvan Aşireti baharla birlikte Kâhta‟dan
göçerek Sürgü köyü yoluyla Bulam‟n kuzeybatısında yer alan yaylalara
gidiyordu (Söylemez, 2011, s. 204).
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Malatya‟nın Behisni kazasında kışlayan
Rişvan Aşireti mensupları da yaz aylarını
Bulam yaylalarında geçiriyorlardı (1301 Senesi Mamüratülaziz Vilayeti
Salnamesi, s. 120). Kışlakları Hısn-ı
Mansur kazasında bulunan
Rişvan Aşireti‟nin Hıdırsorlu Oymağı XX. yüzyılın ikinci yarısına kadar yine bu
yaylalarda yaylamaya devam ediyordu.
Rişvan
Aşireti‟nin konargöçer Hıdırsorlu Oymağı yaz aylarını Bulam Yaylası‟nda
geçirdiğinden Hıdırsorlu Oymağı ile Bulam yaylaları ile sınırdaş olan Kurucaova
köyü halkı arasında yurt kavgaları meydana gelmekteydi.
Bu
anlaşmazlıkların en tipik örneklerinden biri XIX. yüzyılın sonlarında meydana
gelmiştir. Kurucaova Köyü‟nden Bayram oğlu Hamza, Şeyh oğlu Mehmet ve Muhtar Ali Rıza imzalarıyla verilen 13 Nisan 1897
tarihli şikâyet dilekçesinden Kurucaova Köyü halkı ile Hıdırsor Aşireti
arasında Bulam Yaylası‟nda sınır anlaşmazlığının meydana geldiği anlaşılmaktadır. Hısn-ı
Mansur kazası Hukuk Mahkemesi‟nde görülen
davada Göçer Hıdırsor
Aşireti‟nden Ali Mehmet Şahin Meled mezrası sınırında bulunan tarla,
mera ve bor arazinin kendilerine ait
olduğunu iddia etmiştir. Dava konusu olan arazinin Bulam sınırında olması
hasebiyle Bulam nahiyesinin Kurudere köyünden Hasankulu ve Bulam nahiyesinin
Pınarbaşı köyünde ikamet eden Mehmed oğlu İsmail (Sımo) Hısn-ı Mansur kazası
Hukuk Mahkemesi‟nde görülen bu davada şahit olarak dinlenmişlerdir (BOA, MŞH. ŞSC. d No.
172, ss. 142-149).
Yukarıda
kısaca ifade edilen dava konargöçer-yerleşik anlaşmazlıklarına tipik bir örnek
teşkil etmektedir. Yerleşik Kurucaova halkı köylerine sınırdaş yaylaların
kendilerine ait olduğunu iddia ederken, konargöçer Hıdırsorlu Oymağı mensupları
da bu bölgede yayladıkları için buranın kendilerine ait olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Nitekim ihtilaflı bölgede bulunan ve ziraat yapılabilen altı
dönüm arazinin üç dönümünü Kurucaovalılara kalan üç dönümü de daha sonra
Bulamlılara Hıdırsorlu oymağı beyi Ali Ağa tarafından satılmıştır. Bundan sonra
bu arazi ile ilgili dava Bulam halkı ile Kurucaova köylüleri arasında başlamış
ve mahkemesi günümüze kadar süregelmiştir§§.
‡‡ Rişvan Aşireti hakkında bk. Söylemez, 2011.
§§ Bu bilgiler söz konusu davanın taraflarından biri
olan 1926 Malatya doğumlu Hasan Söylemez ile 22.12.2018 tarihinde yapılan
görüşmede kaydedilmiştir.
Bulam
nahiyesinin Kurudere halkı ile Çelikanlılar arasında 1897 yılında bir kavga
meydana gelmiş, ölümle sonuçlanan bu kavgadan dolayı Yüzbaşı Abdullah Efendi
öldürme olayına karışan zanlıları yakalamak üzere Bulam nahiyesinin Kurudere
mahallesine jandarmalarla gelmiştir. Burada meskûn olan zanlılardan Molla
Ali‟nin oğulları Mısdık ve Hasan ile
Molla Ali‟nin evinde misafir olarak bulunan Bağdatlı Abdulmecid‟i tutuklayıp Adıyaman‟a götürecekleri sırada Abdülmecit, Abdullah Efendi‟ye hakaret ettiği
ve tehditlerde bulunduğu, Mıstık‟ın da Zaptiye Mehmet‟e
vurduğu ifade edilmiştir (BOA, MŞH. ŞSC.
d No. 172, ss. 190-197). Kuruderelilerle Çelikanlılar arasındaki
dava Kuruderelilerin zaptiyeyi tehdit, hakaret ve darp davasına
dönüşmüştür. Görülen davada
zanlılardan Hasan Efendi‟ye
üç ay ve Mısdık‟a ise altı ay hapis cezası
verilmiştir (BOA, MŞH. ŞSC. d. No. 178, ss. 39-40).
Bulam halkının
da dâhil olduğu sosyal olaylardan birisi de aşiretler arası çatışmalardır.
Rişvan Aşireti ile yine bu aşirete mensup Bulam ve Çelikan halkı ile Kavi
Aşireti arasında meydana gelen çatışmaların da yine Adıyaman (Hısnımansur)
mahkemelerine intikal ettiği görülmektedir. Adıyaman ve çevresinde gerek
konargöçer gerekse yerleşik durumda bulunan Rişvan Aşireti‟ne mensup muhtelif
oymaklar ile Kavi Aşireti halkı arasında XIX. yüzyılın
başlarından XX. yüzyılın ortalarına kadar sürekli kavgalar yaşandığı
görülmektedir. Arşiv belgelerinde bu konuda birçok örnek bulunduğu***
gibi Bulam yaşlıları da günümüze kadar
bu kavgaların hikâyelerini anlatmaktadırlar.
Arşiv
belgelerine yansıyan örneklerden birisi, Kâhta kazasında meskûn olan Rişvan
Aşireti‟nin Gelerli Oymağı ile Bulam ve Çelikan halkından birtakım şahıslar ile
Kavi Aşireti‟nin meskûn olduğu Adıyaman‟ın Şeyhbor, Şahinkan, Karikan, Buvikan,
Görümili köyleri halkı arasında meydana gelen çatışmalarla ilgilidir. Söz
konusu kavgada Kavi Aşireti‟nden üç kişi hayatını kaybetmiş üç şahıs da
yaralanmıştır. Bu olayın Hısn-ı Mansur (Adıyaman) kazası merkezinden Adliye
Nezareti‟ne 8 Haziran 1900 tarihinde telgrafla bildirilmesi üzerine Hısn-ı
Mansur Bidayet Mahkemesi memurları olayı araştırmak ve soruşturmak üzere olay
mahalline gönderilmişlerdir (BOA, DH. MKT., No. 2381/29).
Bulam’ın İktisadi Durumu
Şahıslardan Alınan Vergiler
Osmanlı Devleti‟nin yerleşim birimlerinde, XVI. yüzyılda şahıs başına alınan
çift, nim çift, bennâk ve mücerred gibi vergiler şahsa bağlı vergiler
olarak kabul edilmiştir (Ünal, 1989, ss. 128-131). Bilindiği üzere bu tür
vergiler Osmanlı Devleti‟nde sancakların gelir durumuna göre farklı oranlarda alınmaktaydı. Bu nedenle yapılan
tahrirlerde her sancakta uygulanacak vergi miktarı sancak kanunnamelerinde
belirtilmekteydi. Bulam, XVI. yüzyılda Kâhta kazasına bağlı olduğu için bu tür
vergilerin Bulam ve mezralarında Gerger ve Kâhta kanunnamesine göre alındığı görülmektedir.
Bulam‟da
1519‟da tam çiftlik tasarruf eden reayaya rastlanmamaktadır. Diğer tahrirlerin hepsinde çift vergisi 34
akçe olarak kaydedilmiştir. Buna göre Bulam‟ın toplam çift vergisi 1524‟te 578 akçe (BOA, TD, No. 123, ss.
38-39), 1530‟da 306 akçe (BOA, TD, No.
408, ss. 482-483), 1547‟de 510 akçe (BOA, TD, No. 997, s. 342) ve 1560‟ta 442 akçe
(BOA, TD, No. 1137, s. 250) olarak alınmıştır.
Nim çift tasarruf edenlerden çift resminin yarısı
alınmaktaydı. 1519‟da Bulam‟ın
bağlı bulunduğu Pağnik
nahiyesinde nim çift vergisi 25 akçe olarak belirlenmiştir (BOA, TD, No. 71, ss. 3-4). Bulam‟dan
toplam 150 akçe nim çift vergisi alınmıştır (BOA, TD, No. 71, s. 152). Bulam‟da
1524‟te nim çift bulunmamaktadır. 1530 tahririnde nim çift olarak kişi başına 17 akçe
belirlenmiş ve Bulam‟dan toplam 51 akçe alınmıştır (BOA, TD, No. 408, ss. 482-483).
*** Rişvan Aşireti ile Kavi Aşireti arasındaki
çatışmalar ile ilgili bk. BOA, DH. TMIK. M, 87/24; BOA, BEO, 2356/176690; BOA,
BEO, 2313/173435.
1547‟ de nim çift 20 akçe olarak
belirlenmiş, buna göre Bulam‟dan toplam 40 akçe vergi alınmıştır (BOA, TD, No. 997, s. 342). 1137 Numaralı Malatya Tahrir
Defteri‟nin başında bulunan kanunnamede; nim çift 1560 yılı
için 16 akçe olarak belirtildiği haldeýýý Malatya‟nın Kâhta
kazasına tabi Pağnik nahiyesinin Bulam da dâhil olmak üzere bütün köylerinde
nim çift 20 akçe alınmıştır. Buna göre 1560 yılında Bulam‟dan toplam 80 akçe
nim çift vergisi alınmıştır (BOA, TD, No. 1137, s. 250).
Gerger ve
Kâhta Vilâyeti Kanunnamesi‟nde bennâk vergisi, şahıs başına 12 akçe olarak belirlenmiştir (BOA, TD, No. 71, ss. 3-4). Buna göre Bulam‟da bennâk
vergisi toplamı 1519‟da 72 akçe (BOA, TD, No. 71. s. 152), 1524‟te 120 akçe (BOA, TD, No. 123, ss. 38-
39), 1530‟da 48 akçe (BOA, TD, No. 408, s. 482-483), 1547‟de 216 akçe (BOA, TD, No.
997, s. 342), 1560‟ta 264 akçe (BOA, TD, No. 1137, s. 250)
olarak gerçekleşmiştir.
Bulam‟dan 6
akçe mücerred vergisi alındığı görülmektedir. Buna göre toplam mücerred vergisi 1519‟da 18 akçe (BOA, TD, No. 71. s.
152), 1524‟te 12 akçe (BOA, TD, No. 123, ss. 38-39),
1530‟da 6 akçe (BOA, TD, No. 408, ss. 482-483), 1547‟de 36 akçe
(BOA, TD,
No. 997, s.
342), 1560‟ta 186
akçe (BOA, TD,
No. 1137, s.
250) olarak
gerçekleşmiştir.
Tablo 3: Bulam‟da XVI. yüzyılda şahıs başına alınan
vergiler
|
|
Çift Resmi
|
Nim Çift
Resmi
|
Bennak Resmi
|
Mücerred
Resmi
|
|
Hane
|
Çift
|
Resm
|
Nim Çift
|
Resm
|
Bennak
|
Resm
|
Mücerred
|
Resm
|
1519
|
15
|
-
|
-
|
6
|
150
|
6
|
72
|
3
|
18
|
1524
|
27
|
17
|
578
|
-
|
-
|
10
|
120
|
2
|
12
|
1530
|
16
|
9
|
306
|
3
|
51
|
4
|
48
|
1
|
6
|
1547
|
35
|
15
|
510
|
2
|
40
|
18
|
216
|
6
|
36
|
1560
|
40
|
13
|
442
|
4
|
80
|
22
|
264
|
31
|
186
|
Yetiştirilen Ürünlerden Alınan
Vergiler
Bulam ve
mezralarında XVI. yüzyıldan günümüze kadar büyük oranda sulu tarımın yapıldığı
görülmektedir. XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar Bulam ve çevresindeki
mezralarda buğday, nohut, mısır, darı ve arpa gibi tahılın yanı sıra meyvecilik
ve ceviz yetiştiriciliği yaygındı. XIX. yüzyılda buğday, mısır, nohut ve
arpanın yanı sıra fasulye ve tütün ekimine de başlanmıştır. XX. yüzyılda Bulam
arazilerinin büyük bir kısmında fasulye ekimi Kend-i Harab mezrasında tütün
ekimi yapılmıştır. Günümüzde Bulam ve çevresindeki mezralarda özellikte son on
yılda tahılın yerini çok daha fazla gelir elde edildiği için büyük oranda tütün
almıştır.
Diğer Vergiler
Bulam‟da XVI.
yüzyılda bâd-ı hevâ, resm-i arûs, resm-i tapu ve deştbâni, resm-i camus gibi
vergilere rastlanmaktadır. Ancak bu vergilerin yıllara göre toplamını vermek
son derece zordur. Zira bir kısım vergiler müstakil yazılırken diğer bir kısım
vergilerin ikisi birlikte kaydedildiği için oranlarını ayrı ayrı tespit etmek
mümkün olamamıştır. Resm-i arûs, Gerger ve Kahta Vilayeti Kanunnamesinde, kız
için 60 akçe, dul için ise 30 akçe olarak belirlenmiştir (BOA, TD. No. 71, ss.
3-4).
Tablo 5: XVI. yüzyılda Bulam‟da alınan
diğer vergiler
Verginin
Cinsi
|
Verginin
Miktarı
|
|
1519
|
1524
|
1530
|
1547
|
1560
|
ýýý “ … ve Gerger ve Kâhta ve
Behesni kazalarında mütemekkin olan reayânın yerleri kalîl olmağla tamam çift
yazılan reayâdan otuz dört akçe ve nim çift yazılan reayâdan ve ekinlü
bennâkdan on altışar akçe ve ziraati olmayan bennâkdan on ikişer akçe ve mücerredden
altışar akçe alınub ziyâde alınmaya…” BOA, TD, No. 1137, ss. 1-6.
Şır‟a-ı eşcar
|
-
|
-
|
-
|
-
|
10
|
Resm-i tapu ve deştbani
|
-
|
-
|
-
|
100
|
90
|
Bâd-ı heva mâa resm-i arûsane
|
-
|
73
|
90
|
200
|
350
|
Hububat ve Bakliyat
Buğday: XVI.
yüzyılda Bulam‟da yetiştirilen ürünlerin başında buğday gelmektedir. Buğdaydan üretilen ekmek ve bulgur bilhassa
köylerde halkın tükettiği gıda maddeleri içerisinde ilk sırayı almaktaydı. Bu
nedenle öncelikle buğday üretimine yer verilmiştir. Tahrir Defterleri‟nde “hınta”
olarak kaydedilen buğdayın, Bulam‟da alınan öşür
miktarı 1519 yılında
150 kile (BOA, TD, No. 71. s. 152);1524‟te 120 kile (BOA, TD, No. 123, ss. 38-39); 1530
yılında
200 kile (BOA, TD, No. 408, ss. 482-483); 1547 yılında 600 kile (BOA, TD, No. 997,
s. 342) olarak bir önceki
dönemin üç katı olarak gerçekleşirken 1560 yılında 300 kileye (BOA, TD, No.
1137, s. 250) düşmüştür.
Darı: 1519 tahririnde darıya rastlanmazken 1524 yılından itibaren Bulam‟da ekiminin
yapıldığı anlaşılan darının giderek büyük bir artış gösterdiği görülmektedir.
1524 yılındaki tahrir kayıtlarında 20 kile (BOA, TD, No. 123, ss. 38-39); 1530
yılında 46 kile (BOA, TD, No. 408, ss. 482-483); 1547‟de 250 kile (BOA, TD, No.
997, s. 342) ile bir önceki döneme göre
beş altı kat artarken 1560 yılında 300 kile (BOA, TD, No. 1137, s. 250) olarak
gerçekleştiği görülmektedir.
Arpa: Bulam‟da
arpa ekiminin sadece
1560 yılından itibaren
yapıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu dönemde 20 kile
arpa öşrü alındığı kaydedilmiştir (BOA, TD, No. 1137, s. 250). Hayvancılığın
yaygın olduğu bölgede önemli bir olarak göze çarpmaktadır. Genellikle sulama
imkânı olmayan alanlarda daha çok arpa ekimi yapıldığı görülmektedir.
Nohut: XVI.
yüzyılda Bulam‟da baklagillerden sadece nohut yetiştirilmekteydi.
1519‟da 59 kile;1524‟te 30 kileye düşmüş;
1530‟da 25 kile
olarak gerçekleşirken 1547‟de
50 kileye çıkmasına rağmen 1560 yılı tahririnde Bulam ve
mezralarında nohut öşrüne rastlanmamaktadır (BOA, TD, No. 71. s. 152; TD, No. 123, ss. 38-39; TD, No. 408, ss. 482-
483; TD, No. 997, s. 342; BOA,
TD, No. 1137, s. 250).
Nüfusun
artması ve sulama tekniklerinin gelişmesiyle birlikte sulanamayan ve bu yüzden
eskiden arpa ekimi yapılan birtakım alanların sulanabilir hale getirilmesi ile
birlikte Bulam ve mezralarında XIX. yüzyıldan itibaren arpa, nohut ve darının
yerini büyük oranda fasulye almıştır. Aynı dönemde Kendi-i Harab ve Semiz gibi
sadece birkaç mezrada tütün ziraati yapılırken 1980li yılların sonlarında ekim
ve tüccara satımının serbest bırakılması bu nedenle de çok daha fazla gelir
getirmesi nedeniyle tütün ekimi yaygınlaşmıştır. Günümüzde sulanabilir
alanların hemen hemen tamamında tütün ziraati yapılmaktadır.
Tablo 4: XVI. Yüzyılda Bulam‟da hububattan alınan
vergiler
|
1519
|
1524
|
1530
|
1547
|
1560
|
|
Keyl
|
Bedeli
|
Keyl
|
Bedeli
|
Keyl
|
Bedeli
|
Keyl
|
Bedeli
|
Keyl
|
Bedeli
|
Hınta
(Buğday)
|
150
|
542
|
120
|
360
|
200
|
800
|
600
|
2700
|
300
|
1500
|
Nohut
|
59
|
99
|
30
|
30
|
25
|
100
|
50
|
225
|
|
-
|
Erzen (Mısır)
|
128
|
192
|
-
|
-
|
|
-
|
|
-
|
|
-
|
Dıhn (Darı)
|
-
|
-
|
20
|
40
|
46
|
85
|
250
|
625
|
300
|
750
|
Şa‟ir (Arpa)
|
-
|
-
|
-
|
-
|
|
-
|
|
-
|
20
|
60
|
Yukarıdaki
tablo incelendiğinde buğday fiyatlarının yıllara göre değiştiği görülecektir.
1519‟da 3,6 akçe, 1524‟te 3 akçe, 1530‟da
4 akçe, 1547‟de
4,5 akçe ve 1560‟ta 5 akçe olarak
tespit edilmiştir. Buğday fiyatlarının üretimin artışına paralel olarak
attığı gözlenmektedir.
1519‟da 150 kile olan buğdayın
kilesi 3,5 akçeden fiyatlandırılırken 1524‟te 120 kileye düşmesine rağmen
fiyatta artış olmamış tam tersine 3 akçeye düşmüştür.
Nohudun 1 keyli 1519‟da
1,7 akçe, 1524‟te
3 akçe, 1530‟da
4 akçe, 1547‟de
ise 4,5 akçe olarak tespit
edilmiştir. 1560‟da nohut
resmi rastlanmamaktadır. Bulam‟da
mısır resmine sadece 1519 tahririnde rastlanmaktadır. Mısırın keylinin
1,5 akçe olarak gerçekleştiği görülmektedir. Darı fiyatları 1524‟te 2 akçe,
1530‟da 1,8 akçe civarında kalmıştır. 1547‟de
2,5 akçe olarak gerçekleşirken, 1560‟ta da fiyatta bir artış olmadığı ve
1 keyl darının yine 2,5 akçe olarak
sabit kaldığı görülmektedir. Bulam‟da arpa ziraatının 1560‟tan itibaren yapıldığı
görülmektedir. Arpanın keylinin 3 akçe olarak gerçekleştiği
görülmektedir.
Keten (Kettan)
Lifleri
dokumacılıkta, tohumu ise çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan keten
bitkisi (Ünal, 2011, s. 397). Bulam civarındaki arazilerde ve Bulam halkının
ziraat yaptığı Kend-i Harab mezrasında yetiştirilmekteydi. 1560 yılındaki
tahrir kayıtlarında rastlanan keten ziraatının urgan vs. yapımında kullanılmak
üzere Bulam ve çevre köylerde yaşayan halkın ihtiyacını karşılamak maksadıyla
yapıldığı düşünülmektedir. Zira Anadolu‟nun bazı bölgelerinde halkın kendi
kullandığı urganları imal etmek için kendir ve keten ekimi yaptığı
bilinmektedir (Emecen, 1989, s. 257).
1560 tarihli
Tahrir Defteri‟nde, Bulam‟da “resm-i kettan” şeklinde vergi akçe cinsinden
kaydedilmiş, ancak ağırlık cinsinden herhangi bir miktar belirtilmemiştir. Bu
nedenle Bulam ve Kend-i Harab mezrasında keten üretiminden alınan vergi
miktarını belirtmekle yetinmek zorundayız.
Bulam‟da alınan
vergi 100 akçe,
bu köyde vergi oranı 1/5 olduğundan (BOA,
TD, No. 1137, s. 250) toplam üretim bedeli 500 akçe olmaktadır.
Kend-i Harab mezrasında müstakil olarak kaydedilmeyen keten vergisi, ceviz
resmi ile birlikte 600 akçe olarak hesaplanmıştır (BOA, TD, No. 1137, s. 251).
Ceviz Yetiştiriciliği
XVI. yüzyılda
Bulam‟da ve Bulam halkının ziraat yaptığı Kend-i Harab ve Cebaki (BOA, TD, No. 997, s. 346; BOA, TD,
No. 1137, s. 251) mezralarında ceviz yetiştiriciliğinin yapıldığı görülmektedir. Bulam‟da 1530 yılında
25 akçe öşr-i cevz ve 40 akçe an eşcar-ı
cevz- i hassa olmak üzere
toplam 65 akçe (BOA, TD, No. 408, s. 483) ceviz öşrü alınmıştır. Cebaki
mezrasında 1524 tahririnde 30 akçe an eşcar-ı cevz-i kâfuri‡‡‡ vergi
alındığı kaydedilmiştir (BOA, TD, No. 123, s.
316).
Hayvancılık ve Arıcılık
Bulam‟da 1547 yılından itibaren
camus besiciliği yapılmış
ve bu yılda yapılan tahrirde
90 akçe (BOA, TD, No. 997, s. 342), 1560 yılında da yine 90 akçe (BOA, TD, No. 1137, s.
250) resm-i camus alındığı
görülmektedir. XVI. yüzyılda Bulam‟da “resm-i kivâre” ve “resm-i kovan” olarak
kaydedilen bal öşrüne 1524 tahririnden itibaren rastlanmaktadır. Buna göre
1524‟te 100 akçe (BOA, TD, No. 123, s. 39) 1530‟da beş katı bir artış göstererek
500 akçe olarak gerçekleşirken (BOA, TD, No. 408, s. 483) 1547‟de 200 akçeye
(BOA, TD, No. 997, s. 342) düşmüş ve 1560‟ta ise 100 akçe (BOA, TD, No. 1137,
s. 250) ile 1524‟teki seviyeye indiği görülmektedir.
Tütün Üretimi
Bulam‟da XVI.
yüzyılda yetiştirilen buğday, nohut, mısır, darı ve arpa XIX. yüzyılda yerini büyük oranda fasulye
ekimine bırakmıştır. XIX. yüzyılda Bulam‟da ekilmeye başlanan
‡‡‡ Hindistan cevizi olmalı. Bk. Devellioğlu, 2008, s.
481.
diğer önemli bir ziraat ürünü de
tütündür. Nüfusun artmasına paralel olarak arazinin darlaşması tütün üretimini
zorunlu kılmıştır. Zira bir aile iki üç dönümlük araziden elde ettiği tütünden
geçimini sağlayabilmektedir. Bulam‟da Kend-i Harab mezrası Tütünü ile şöhret bulmuştur. 1980li yıllara kadar
genellikle Bulam‟ın Kend-i Harab ve semiz mezralarında
tütün ekimi yapılırken bu dönemde tütünün kaçak satılan bir madde
olmaktan çıkarılıp tüccara satışının serbest bırakılması sonucunda Bulam ve
mezralarında hububat üretimi yerine halk pey-der-pey tütün ziraatına
yönelmiştir. Günümüzde de Bulam ve Çelikhan halkının geçimi büyük oranda tütüne
dayanmaktadır. Yetiştirilmesi zahmetli olan tütünün aynı oranda gelirinin de
yüksek olması nedeniyle halkın büyük oranda tütün ziraatına yöneldiği
görülmektedir. Bulam ve Çelikhan‟da tütünün yaygınlaştığı XIX. yüzyılda Adıyaman‟ın merkez ve köylerinde de tütün
ziraatının yapıldığı görülmektedir (BOA, Maliye Nezareti Varidat, Defter No. 2304).
Küçük İşletmeler
Bulam‟da XVI.
yüzyılda değirmen ve boyahane gibi küçük çaplı işletmelere bulunmaktaydı. Gerek değirmenin gerekse boyahanenin,
köyde yaşayan halkın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kuruldukları
söylenebilir. Zira halkın temel tüketim maddesi olan buğday ve darının
öğütülmesi için değirmene; Bulam‟ın özellikle batı ve kuzeybatısında yer alan yaylalarda koyunculuğun yaygın
olduğu bu nedenle bu bölgede yünlerin boyanması için de boyahaneye ihtiyaç duyulmaktaydı.
Değirmen
Osmanlı
Devleti‟nde değirmen vergisi (resm-i asiyâb), su veya yel ile dönen un
değirmenleriyle zeytinyağı değirmenlerinde, muhtelif yer ve zamanlarda farklı
miktarlarda alınmaktaydı. Aydın, İçel, Malatya ve Karaman bölgelerinde yılın
tamamında çalışan değirmenden 60 akçe, altı ay dönenlerden 30 akçe alınmaktaydı
(Çağatay, 1947, s. 503; Söylemez, 2007, s. 222). Bu cümleden olarak Bulam‟ın
tabi olduğu Malatya Sancağı‟nın Pağnik nahiyesinde değirmen resmi, altı ay
çalışan her taş için 30 akçe olarak belirlenmiştir (BOA, TD, No. 1137, ss.
249-251) 1560 tahririne göre Bulam‟da 1560‟ta altı ay çalışan bir adet değirmen
mevcuttu ve 30 akçe vergi geliri bulunmaktaydı (BOA, TD, No. 1137, s. 250).
Boyahane
Bulam‟ın
batısında ve kuzeybatısında bulunan yaylalarda XVI. yüzyılda koyunculuk yaygın olarak yapılmaktaydı.
Halkın yünden imal ettikleri halı, kilim elbise ve çorap gibi mefruşat ve
giysilerde kullandığı ipleri boyamak için boyahaneye ihtiyaç duyulmaktaydı.
1560 tahririne göre, Bulam‟da yıllık vergi geliri 600 akçe olan bir adet boyahane bulunmaktaydı (BOA, TD, No. 1137,
s. 250).
Malikâne-Divânî Sistemi
Osmanlı
Devleti‟nin bir kısım yörelerinde olduğu gibi, Malatya sancağında da malikâne-divânî sistemi uygulanıyordu
(Barkan, 1980, ss. 165-169; Öz, 1999, s. 123). Malatya sancağı Kâhta kazasına
tabi Pağnik nahiyesinin Bulam‟da da bu sistemin 1524 yılından itibaren uygulanmaya başlandığı görülmektedir (BOA,
TD, No. 123, ss. 37-41, 315- 321).
Malikâne-divanî
sistemine göre vakıf veya mülk olan şey, topraktan veya toprak üzerinde yaşayan
köylüden alınan her türlü vergiler olmayıp, sadece toprağın kuru bir mülkiyet
hakkıdır. Bu itibarla, vakıf veya mülk sahipleri mülkiyeti kendilerine ait olan
bu toprakları işleyen köylüden yalnız bir toprak kirası istemek hak ve
yetkilerini haiz bulunmaktadır. Malikâne hissesi tabir edilen bu toprak kirası
ise umumiyetle mahsulün (mahsule: hububat, bağ, bahçe, bostan ve kovan öşrüyle
değirmen resmi dâhildir) beşte,
yedide veya onda biri olarak kabul
edilmiştir. Bunun haricinde toprağın veya toprak üzerinde bulunan köylülerin
devlete vermeye mecbur oldukları bütün diğer hak ve vergiler divânî adı altında
doğrudan doğruya devlete yani orada devleti temsil eden sipahi veya amile ait
bulunmaktadır (Barkan, 1980, s. 154).
Malikâne-divânî
sisteminde belirli bir yerin geliri, divânî hissesi: has, zeamet ve tımar
sahibi ile malikâne hissesi: mülk sahibi veya vakıf arasında belirli esaslar
çerçevesinde bölüşülmekte idi (Öz, 1999, s. 123). Bulam‟ın da tabi olduğu
Malatya yöresinde malikâne ve divâni
hisseleri iki baştan ta„şir usulü uygulanmıştır (Söylemez, 2007, s. 228). Yani
ürünlerden onda bir değil, beşte bir (hums) alınmakta ve alınan öşür iki hisse
arasında belli ölçülere göre paylaşılmaktaydı (Barkan, 1980, s. 189; Öz, 1997,
s. 66).
Bulam‟da
malikâne ve divânîye konu olan vergi gelirlerinin hangisinin malikâne ve
hangilerinin ne oranda divaniye ait olduğunu kanunnamelerden tespit etmek
mümkündür. Ömer Lütfi Barkan tarafından yayınlanan 1530 tarihli Malatya, Gerger
ve Divriği Emlâk ve Evkâf Defteri‟nin başında yer alan kanunnameye göre,
Bulam‟ın da tabi olduğu Malatya sancağında uygulanan bölüşüm esasları ortaya
çıkmaktadır§§§.
Osmanlı
İmparatorluğu‟nun tımar
sistemi uygulanan mahallerinde, tahrir
işlemi tamamlandıktan sonra tespit edilen
vergi gelirleri, umumî olarak üç kısma ayrılıyordu. Bir kısmı has, zeamet ve
tımar şeklinde dirlik sahiplerine tahsis ediliyor, bir kısmı vakıf hissesi
olarak vakıflara bırakılıyor, diğer kısmı ise “havâs-ı hümâyûn” adı altında
merkez hazinesine alınıyordu (Ünal, 1991, s. 59). Bölgenin Yavuz Sultan Selim
tarafından Osmanlı topraklarına 1516 yılında dâhil edilmesinden sonra
tahririnin yapıldığı 1519 yılından itibaren tımar sisteminin uygulandığı ve
vergi gelirlerinin yukarıda ifade edilen esaslar çerçevesinde bölüşüldüğü görülmektedir.
Şehzade Hasları
Bulam ve çevresinde
bulunan Ayas, Avşari ve Yarımcahan mezralarının 1547 tahririnde şehzade
haslarına dâhil edilmişlerdir. Bu tahrire göre Bulam‟ın 4942 akçe (BOA, TD, No. 997, s. 342); Ayas
mezrasının 1915 akçe (BOA, TD, No. 997, s. 343); Avşari mezrasının 2105 akçe
(BOA, TD, No. 997, s. 343) ve Yarımcahan mezrasının 495 akçe (BOA, TD, No. 997,
s. 343) olmak üzere toplam 9457 akçe vergi geliri ile şehzade hasları arasında
yer almıştır.
1560 tahririne göre Bulam‟da 4642
akçe (BOA, TD, No. 1137, s. 250); Avşari
mezrasında 1800 akçe (BOA, TD,
No. 1137, s. 250); Yarımcahan mezrasında 400 akçe (BOA, TD, No. 1137, s. 250)
ve Ayas mezrasında 800 akçe (BOA, TD, No. 1137, s. 250) olmak üzere toplam 7642
akçe vergi geliri ile şehzade hasları arasında yer almışlardır.
§§§ “Sûret-i Kanunnâme-i
cedîd-i evkâf ve emlâk-i livâ-i Malatya ve Gerger ve Divriğidir ki ber mûceb-i
emr-i şerif nihâde bûd. BOA, TD, No. 156, ss. 1-2
1. Zikr olan sancaklarda vakı„
kurâ ve mezâri„ ve çiftlik ve arazi ve besâtin ve eşcâr ve sair öşriyyat her ne
ise kadimü‟l-eyyamdan ilâ
yevmina haza iki baş öşür alınugelüb bir başına
malikâne
ve bir başına cânib-i
divânî
derler. Bir karye ki bir başı vakıf veya mülk ola ol karyeden hâsıl olan
eğer hubûbât ve eğer mukataat-ı kürûm ve eşcâr ve sâir öşriyâtdır her ne alınur
ise sahib-i tımar olan vakf ve mülk sahipleri ile beraber üleşeler.
2.
Ve şol nesne ki resm-i çift ve resm-i bennâk ve caba ve resm-i arûsâne
ve resm-i ağnam ve bâd-i hevâ ve sâir rüsûm-ı örfiye her ne ise ol makûle
erbâb-ı tımarındır; vakıf ve mülk sahipleri dahl eylemeyeler.
3. Ve rüsûm-ı örfiyyesi
olmayanlar ki mezâri„ ve arazi ve çiftlikdir, anlarda vakı„ olan öşriyyat her ne ise sahib-i vakf ve ve sahib-i mülk
tımar sahibi ile beraber üleşeler.
4.
Ve resm-i kovan ve resm-i asiyâbdan dahi her ne alınursa erbâbı tımar
mülk ve vakf sahibleri ile beraber alalar. Ve kovan balı her ne yerden eylerse
ol yerin sipahisinün ve vakf ve mülk sahibinindir. Sancak beyi ve sipahi ve
vakıf ve mülk sahipleri bizüm ra„iyyetimüz kovanıdır deyü resm taleb eylemeyeler.
5.
Ve yıl yürüyen değirmenden altmışar akçe ve altı ay yürüyenden otuzar
akçe ve üç ay yürüyenden on beşer akçe alına, artuk alınmaya.”
Mirliva Hasları
Bulam ve
Avşari, Ayas ve Yarımcahan mezralarında mirliva hasları ile ilgili kayıtlara
1524 yılı tahririnde rastlanmaktadır. Bulam ile Avşari, Ayas, Yarımcahan
mezralarının gelirleri değişik oranlarda Sultan Osman evlâtlarının vakfı ile
mirliva hasları bölüşmekteydi. Malikâne hissesinin tamamı vakfa ödenirken
divani hissesi mirliva haslarına dâhil edilmiştir. Buna göre Bulam‟ın yıllık
mahsül ve koyun vergisi (resm-i ganem) 1313 akçe olan toplam gelirin 1048 akçesi mirliva hassı idi (BOA, TD, No. 123, ss. 38-39).
Avşari mezrasının 690 akçe olan yıllık gelirinden 445 akçe (BOA, TD, No. 123, s. 40);
Ayas mezrasının 640 akçe olan gelirden 320 akçe (BOA, TD, No. 123, s. 40) ve Yarımcahan
mezrasının 63 akçe yıllık gelirinden 32 akçe (BOA, TD, No. 123, s. 41). mirliva hassı
olarak kaydedilmiştir. Bu durumda Bulam‟ın
vergi gelirinin % 80‟i, Ayas
mezrası vergi gelirlerinin % 50‟si, Avşari
mezrasının % 64‟ü
ve Yarımcahan mezrasının % 51 hissesi mirliva hassı idi.
Tımarlar
Osmanlı
Devleti‟nde mirî toprak rejimi içerisinde tımarlar önemli bir yer tutmaktaydı.
Tımar, Osmanlı İmparatorluğu‟nda geçimlerini veya hizmetlerine ait
masrafları karşılamak üzere bir
kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerden kendi nam ve hesaplarına tahsili
salâhiyeti ile birlikte tahsis edilmiş olan vergi kaynaklarına ve burada
bilhassa defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçeye kadar olan askerî
dirliklere verilen isimdir (Barkan, 1993, s. 286). Bu sistemin, Bulam‟ın da
tabi olduğu Kâhta ve çevresinin Yavuz Sultan Selim
tarafından Osmanlı topraklarına katılmasından sonra tahririnin yapıldığı
1519 yılından itibaren tımar sisteminin uygulandığı görülmektedir. Bu cümleden
olarak, Bulam‟ın bağlı olduğu Kâhta kazasının Pağnik
nahiyesinde 1519 tahririne göre vergilerin tamamının tasarrufu Pağnik zaimi
Cafer Voyvoda‟nın uhdesinde idi (Söylemez, 2007, s. 171). Bu dönemde 1055 akçe olan Bulam gelirinin
tamamı da ber-vech-i zeamet Cafer Voyvoda‟nın
tımarı olarak kaydedilmiştir (BOA, TD, No. 71, s. 152).
Bulam‟ın mezralarından olan Cebaki 1524‟te
Eymür (BOA, TD, No. 123, s. 316) adlı sipahinin, Kendi Harab mezrası ise
Osman (BOA, TD, No. 123, s. 320) adlı sipahinin tımarları arasında
kaydedilmiştir. Bulam köyünün Cebaki ve Kendi Harab mezraları 1547‟de Ali Osman adlı sipahinin tımarı
olarak kaydedilmiştir (BOA, TD, No. 997, s. 346) 1560 yılında yapılan tahrirde
ise Cebaki ve Kend-i Harab mezrası bu defa Hüseyin Kulu adlı sipahinin
tımarları arasında yer almışlardır (BOA, TD, No. 1137, s. 251).
Vakıflar
Pağnik
nahiyesi Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından Osmanlı
Devleti‟nin kurucusu Osman Bey‟in bir oğluna iktâ olarak verilmiştir****.
Bundan böyle bu nahiyenin gelirleri
Osman Bey‟in bu oğlu ve daha sonraki dönemlerde de onun evlâtlarına geçmiştir.
Osmanlı Devleti kurulduktan sonra da, Osman Bey evlâtlarının bu hakları
Yıldırım Bayezid‟in Malatya‟yı fethi sırasında
da korunmuş (Söylemez, 2007, s. 204) ve daha sonra bu mülkler evlâtlık vakfı haline
getirilmiştir. Bulam ve mezralarının dâhil olduğu bölge Osman Bey evlatlarının
vakfı olarak devam etmiştir (Söylemez, 2007, s. 234)
Yavuz Sultan
Selim döneminde 1516 yılında Bulam‟ın bağlı olduğu Kâhta‟nın Osmanlı topraklarına
katılmasından sonra buranın tahriri yapılmış ve bu bölgede tımar sistemi
uygulanmaya başlanmıştır. 1519 yılında yapılan ilk tahrirdeki kayıtlara göre
Bulam‟ın bağlı olduğu Pağnik nahiyesinin, Pağnik zaimi Cafer‟in tasarrufuna
verildiği görülmektedir (Söylemez, 2007, s. 233). Ancak 1524 yılından itibaren
bölgede “malikâne-divânî sistemi” uygulanmaya başlanmış ve Bulam ve
çevresindeki mezraların malikâne hisselerinin Sultan
**** Bu konuda geniş bilgi için bk. Söylemez, 2007, ss.
203-204.
Osman evlâtlarının vakfı olarak
kaydedilmiştir (BOA, TD, No. 123, ss. 37-40). Zira Osmanlı Devleti‟nde
uygulanan malikâne-divâni sistemindeki divânî hisseleri çoğunlukla tımar
beylerine dirlik yazıldığı halde, malikâne hisseleri mülk olmuş veya sahipleri
tarafından vakıf haline dönüştürülmüştür (Yediyıldız, 1985, s. 83). 1530
tahririnde Bulam ve çevresindeki mezraların malikâne hisselerinin yine Sultan
Osman evlâtlarının tasarrufunda olduğu anlaşılmaktadır (BOA, TD, No. 408, ss.
481-485). Bulam‟da 1547‟den itibaren malikâne- divânî sisteminin kaldırıldığı
ve evlâtlık vakıflarının Bulam; Ayas, Avşari ve yarımcahan mezralarında şehzade
haslarına tahvil edildiği (BOA, TD, No. 997, ss. 342-343; BOA, TD, No. 1137, s.
250); Kend-i Harab ve Cebaki mezrasında ise tımarlara dâhil edildiği
görülmektedir BOA, TD, No. 997, s. 346; BOA, TD, No. 1137, s. 251).
Tablo 6: Bulam ve mezralarında Sultan
Osman evlatları vakıf gelirleri
Gelir Kaynakları
|
Gelir Miktarı (Akçe
olarak)
|
1524
|
1530
|
Bulam
|
265
|
1530
|
Avşari
|
245
|
2125
|
Ayas
|
320
|
820
|
Yarımcahan (Yarımca)
|
31
|
132
|
Cebaki
|
158
|
158
|
Toplam
|
1019
|
4765
|
Sonuç
Bulam‟da
bulunan yer altı ve yerüstü kalıntılardan Bulam tarihinin eski çağlara dayandığı anlaşılmaktadır. Bulam, XVI. yüzyıldan XIX. yüzyılın başlarına
kadar Malatya‟nın Kâhta kazasına tabi Pağnik nahiyesinin bir köyü
(karye) olarak kayıtlarda yer almıştır. XIX. yüzyılda bazen Malatya merkez
kazasına tabi bir nahiye bazen de Kâhta kazasına bağlı bir karye olan Bulam‟ın
bir dönem de kaza merkezi olarak idari yapıda yer almış olmasının tespiti bu çalışmanın temel bulgularından birini ifade etmektedir.
Gerek XVI.
yüzyılda yapılan tahrir kayıtlarından gerekse XIX. yüzyılda yapılan nüfus
sayımlarında Bulam karyesinin tamamının Müslüman nüfusla meskûn olduğu
görülmüştür. Osmanlı Devleti‟nin kurucusu Osman Bey‟in bir oğluna Bulam‟ın tabi
olduğu Kahta kazasının Pağnik nahiyesinin
ikta olarak verilmesi,
Yıldırım Bayezid‟in
Malatya‟yı fethettiğinde Osman
Bey evlatlarının kendisini ziyaret ederek Pağnik‟in eskiden olduğu gibi
kendilerine verilmesini istedikleri ve olumlu cevap aldıkları görülmektedir.
XVI. yüzyılın ilk yarısından itibaren Bulam ve çevresinin Sultan Osman
evlatlarının vakfı haline getirildiği dolayısıyla Osman Bey neslinin de burada
yaşamaya devam ettiği söylenebilir.
Osmanlıdan günümüze
kadar Bulam halkının
çoğunluğunun Rişvan Aşireti‟ne mensup olduğu, zaman
zaman Kavi Aşireti ile çatışmaların yaşandığı da anlaşılmaktadır.
Bulam ve
evresindeki mezraların verimli arazilere sahip olduğu ve bu nedenle XVI.
yüzyıldan itibaren buğday, mısır, darı, arpa ve nohut gibi hububatın
yetiştirildiği görülmektedir. Bunun yanı sıra Bulam‟ın kuzeyi ve batısında otu
ve suyu bol olan yaylalar bulunmaktadır. Bu yaylalarda da önemli ölçüde
hayvancılığın yapıldığı ve konargöçer zümrelerin sürülerini otlattıkları
anlaşılmaktadır. Tüm bunlara bağlı olarak Bulam ve çevresinin verimli
topraklara sahip olması hasebiyle şehzade ve valide sultan hassı olarak tahsis
edildiği anlaşılmaktadır.
Osmanlı
hâkimiyetine geçtiği Yavuz Sultan Selim döneminde; Bulam ve etrafındaki
mezraların 1519‟da ilk tahriri yapılmış ve tımar sistemi uygulanmaya
başlanmıştır. Bunun yanı sıra Osmanlılar döneminde “malikâne-divani sistemi”
uygulanmıştır. Hemen her köy ve mezrada arıcılık, ceviz yetiştiriciliği ve
bağcılık yapılmaktaydı. Bu cümleden olarak Bulam ve
çevresinin iklim ve coğrafi konumu
ceviz ve bağcılığın verimli ve kaliteli bir şekilde üretimi yapılırken bitki
türleri bakımdan zenginliği de günümüze kadar uzanan süreçte kaliteli ve
verimli balın elde edildiği müşahede edilmektedir.
Bulam‟da
mevcut bulunan boyahanenin yaylalarındaki koyunların yünlerinden elde edilen
halı-kilim dokumalarında kullanılacak iplerin boyanması için Bulam ve çevresine
hizmet vermek amacıyla kurulduğu anlaşılmaktadır. Bulam‟da ve birçok mezrada su
değirmenlerinin varlığı Bulam‟da ve çevresinde halen de var olan zengin su
kaynakları sayesindedir. Su kaynaklarının bulunmadığı bazı mezralarda ise
değirmenleri sel sularıyla işletildiği düşünülmektedir.
XIX. yüzyıldan
itibaren daha çok gelir getiren fasulye ekimine de yer verilmiş, zamanla Bulam
arazisinin çoğunluğunda fasulye ziraatı yapılmaya başlanmıştır. XX. yüzyıldan
itibaren fasulye ve buğdayın yanı sıra tütün ekimine başlanmış ve yüzyılın
sonlarına doğru sulanabilir arazinin büyük bir kısmında tütün ziraatına yer
verilmiştir. Daha çok gelir getirdiği için Bulam arazisinin hemen tamamında
günümüzde tütün ziraatı yapılmaktadır. Halkının gelir düzeyinde meydana gelen
bu köyden kente göçü önemli oranda azalmıştır
denilebilir.
Kaynakça
I. Arşiv Belgeleri
a. Başbakanlık Osmanlı Arşivi
BOA,
BEO, No. 2313/173435, 2356/176690.
BOA, Cevdet Darphane ve Meskûkât, No. 2223. BOA, DH. MKT.,
No. 1474/107, 1484/99, 2381/29. BOA, DH. TMIK. M, 87/24.
BOA,
HR. SYS, No. 82/40.
BOA, Maliye Nezareti Varidat, Defter No. 2304. BOA, MŞH. ŞSC.
d No. 172, 178.
BOA,
NFS.d., No. 2699.
BOA, TD, No. 71, 123, 156, 408,
997, 1137.
b. İçişleri Bakanlığı
İçişleri Bakanlığı
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü‟nün İller İdaresi Genel Müdürlüğü‟ne
gönderdiği 14.03.1967 tarih ve 5748 sayılı yazısı.
c. Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK (DİE))
T.C.
Başvekâlet Merkezi İstatistik Müdüriyet-i Umumiyesi Neşriyatı (1927). 1927
Umumi Nüfus Tahriri, Yayın No. 2, Ankara.
T.C. Başbakanlık İstatistiksel Genel Direktörlüğü.
(1937). 1935 Genel Nüfus Sayımı Kati ve Mufassal Neticeler, Malatya Vilayeti,
Neşriyat Sayısı:75, Cilt:39, Hüsnütabiat Basımevi, İstanbul.
T.C.
Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü (1941). 1940 Genel Nüfus Sayımı: metod ve alınan muvakkat neticeler, İstanbul
Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası'ndan ayrı basım, İstanbul.
T.C. Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü (1949). 1945
Genel Nüfus Sayımı, Kesin ve Açıklamalı sonuçlar, yayın sayısı No. 286, Cilt
no. 31, Ankara.
T.C. Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü (1951). 1950
Umumî Nüfus sayımı, vilâyet, kaza, nahiye ve köyler itibariyle nüfus, neşriyat
no. 359.
T.C. Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü (1961). 1955
Genel Nüfus Sayımı, Yayın No: 412, Ankara.
T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik
Enstitüsü (1963). 1960 Genel Nüfus Sayımı, Yayın No: 444, Ankara.
DİE. (1973). 1970 Genel
nüfus sayımı, Nüfusun sosyal ve ekonomik nitelikleri: Adıyaman, DİE Yay. No. 690,
Ankara.
DİE. (1979). 1975 Genel
nüfus sayımı, Nüfusun sosyal ve ekonomik nitelikleri: Adıyaman, DİE Yay. No. 843,
Ankara.
DİE. (1983). 1980 Genel nüfus sayımı, Nüfusun sosyal ve ekonomik
nitelikleri: Adıyaman, DİE Yay. No.
990, Ankara.
DİE. (1987). 1985 Genel nüfus sayımı, Nüfusun sosyal ve ekonomik
nitelikleri: Adıyaman, DİE Yay. No.
1237, Ankara.
DİE. (1993). 1990 Genel
nüfus sayımı, Nüfusun sosyal ve ekonomik nitelikleri: Adıyaman, DİE Yay. No. 1582,
Ankara.
DİE. (2002). 2000 Genel
Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri 02 Adıyaman, DİE Yay. No. 2589, Ankara.
d. Salnameler
1301 Senesi Mamüratülaziz Vilayeti Salnamesi. 1312 Tarihli
Mamüratülaziz Vilayeti Salnamesi.
II. Araştırma
ve İncelemeler
Aksoy, Ö. A. & Dilçin, D. (1995). Tarama Sözlüğü. C. I,
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Barkan, Ö. L. (1953). Tarihî demografi
araştırmaları ve Osmanlı tarihi. Türkiyat
Mecmuası,
X, 1-26.
Barkan, Ö. L.
(1980). Türk-İslâm toprak hukuku tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu‟nda aldığı
şekiller-malikâne-divânî sistemi. Türkiye’de
toprak meselesi-toplu eserler I, İstanbul: Gözlem Yayınları.
Barkan, Ö. L.
(1993). Tımar. İslam ansiklopedisi, Cilt
12(I), (ss. 286-333), İstanbul: Milli
Eğitim Basımevi.
Çağatay, N. (1947). Osmanlı
İmparatorluğu‟nda reayadan alınan vergi ve resimler.
AÜDTCFD, V(5), 483-511.
Develioğlu, F. (2008).
Devellioğlu. Osmanlıca-Türkçe ansiklopedik
lûgat, Ankara: Aydın Kitabevi.
Emecen, F. M. (1989). XVI. asırda Manisa kazası. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Göyünç, N. (1979). “Hâne”
deyimi hakkında. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 32,
331-348.
Göyünç, N. (1991). XVI. yüzyılda Mardin sancağı. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Hoca Sadeddin Efendi, (1992). Tacü’t-Tevarih. (İ. Parmaksızoğlu, Haz.). C. IV, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
İdrîs-i
Bidlîsî. (2016). Selim-Şahnâme. (H.
Kırlangıç, Haz.), Ankara: Hece Yayınları.
İnalcık, H. (1987). Hicrî 835 tarihli suret-i defter-i sancak-i
Arvanid. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî. (2000). Müsâmeretü’l-Ahbâr. (M. Öztürk, Çev.), Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Matrakçı Nasuh. Tarih-i
Sultan Bayezid ve Sultan Selim Han. British Museum, Add. No.
23586.
Merçil, E. (1993). Müslüman Türk devletleri tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Mordtmann, J.H., Darkot, B. (1993). Kâhta. İslam ansiklopedisi, Cilt 6, (ss.
89-91), İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Öz, M. (1997). XVI. yüzyılda
Lâdik kazasında mâlikâne-divanî sistemi. Vakıflar
dergisi, XXVI, 65-73.
Öz, M. (1999). XV-XVI.
yüzyıllarda Canik sancağı. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Sevim, A. (1988). Anadolu’nun fethi Selçuklular dönemi (başlangıçtan 1086’ya kadar).
Ankara:
Türk Tarih Kurumu.
Sevim, A.-Yücel, Y. (1989). Türkiye tarihi fetih, Selçuklular ve
beylikler dönemi. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Söylemez, F. (2002). Osmanlı
Dulkadirli siyasî ve sosyal münasebetleri. Türk
Dünyası Araştırmaları, 138,
175-196.
Söylemez, F. (2007). XVI.
yüzyılda Pağnik nahiyesi. Türk Dünyası
Araştırmaları Dergisi, 171,
201-240.
Söylemez, F. (2011). Osmanlı Devletinde aşiret yönetimi-Rişvan
Aşireti örneği-. İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Sucu, M. (1985). Adıyaman ili ve ilçeleri (yakın çevre
incelemeleri). Adana: Önder Matbaası. Sümer, F. (1949). Bozulus hakkında. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi
Dergisi, 7(1), 29-46.
Taştemir, M. (1999). XVI. yüzyılda Adıyaman (Behisni, Hısn-ı
Mansur, Gerger, Kâhta) sosyal ve iktisadî tarihi. Ankara: Türk Tarih
Kurumu.
Turan, O. (1996). Selçuklular zamanında Türkiye. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Anadolu beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu
devletleri. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Osmanlı tarihi. C. II,
Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Ünal, M. A. (1989). XVI. Yüzyılda Harput sancağı (1518-1566).
Ankara: Türk Tarih Kurumu. Ünal, M. A. (1991). XVI. yüzyıl sonlarında bir
iltizam sözleşmesi. Tarih İncelemeleri,
VI(1),
59-77.
Ünal, M. A. (2011). Osmanlı tarih sözlüğü. İstanbul: Paradigma Yayınları.
Yediyıldız, B. (1985). Ordu kazası sosyal tarihi (1455-1613). Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Yinanç, M. H. (1944). Türkiye tarihi Selçuklular devri.
İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Mordtmann, J.H. ve Yinanç, M. H. (1993). Dulkadırlılar. İslam ansiklopedisi, Cilt 3, (ss. 654-
662). İstanbul: Milli Eğitim Basım Evi.
Yinanç, R. (1989). Dulkadirli beyliği. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
III. İnternet Kaynakları
Türkiye
İstatistik Kurumu, Erişim tarihi: 10.04.2019,
https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?kn=95&locale=tr-